|
|
 |
SÜMMÂNÎ İLE ÂŞIK ŞENLİK KARŞILAŞMASI
Sümmânî’ye vesile olan Âşık Sefilî, ‘Sümmânî’yim’ diye Kars’a gidip Âşık Şenlik’le atışmalar yapar. Fakat Şenlik bunun Sümmânî olduğuna inanmaz. Ona Sümmânî olmadığını söylese de Sefilî, Sümmânî olduğunu iddia eder. Sonunda Sümmânî adını taşıyan Sefili yenilir.
Sefilî, Sümmânî’nin yanına gelip durumu ona anlatarak, Şenlik’in kendisine sorduğu:
Bir acayip nesne gördüm ağzı havaya bakar
Mevlâm ona cân vermemiş koltuğundan kan akar
Şeklindeki muammayı çözemediğini söyleyince, Sümmânî:
-Hay Allah o sana çaynik (çaydanlık)’i sormuş. der.
Sümmânî itibarını kurtarmak için 1901 yılının ilkbahârında Çıldır’a doğru yola çıkar. Çıldır’ın yakın köylerinden olan Purut’ta Nebi Ağa’nın çocuklarının sünnet düğününde Şenlik ile karşılaşır. Sümmânî’nin gelişi köy halkı arasında büyük sevinç yaratır. Purut’ta başlayıp Suhara’da devam eden karşılaşma Şenlik’in şu sözleriyle başlar:
Aldı Şenlik:
Merhaba usta Sümmânî gevher saçan merhaba
Kelâm-ı kadim içinde harfi seçen merhaba
Hasret kaldık bu dünyâda mâhitâb ziyâsına
Dünyânın müzeyyen keyfin koyup geçen merhaba
Nâmert oldu ehl-i dîlde haysiyet görse dânâ
Mağribi maşrıka katsam tenzil edersin ona
Çıkıpsan arş-ı âlâya ismi ayandı sana
Melekler safında durup arşta uçan merhaba
Kerâmetin zuhûr etti ehl-i dîller başısan
Şenlik’in gözünün nûru hulûskâr gardaşısan
Cennet-i behişt bâğında mü’minler yoldaşısan
Hazreti kırklar yedinden bâde içen merhaba
Aldı Sümmânî:
İmrân lisânıyla mücevher saçan
Ehl-i dîl Şenlik’im sen misin gardaş
Mağribden maşrıka beyande beyan
Alemde ürüşân gün müsün gardaş
Sinen müzeyyendir gevher dükkânı
La’l-i zer yığnağı mücevher kânı
Bir görenler bir de arzular seni
Cân içinde şirin cân mısın gardaş
Sümmân hizmet eder gevher satana
Ben de geldim gardaş sizin vatana
Lutfun bana benzer hükmün sultâna
Bu Çıldır elinde cân mısın gardaş
Aldı Şenlik:
Derdim ondur dokuzunu demenem ağyâra ben
Sekiz de arzumânım var yedi de avâre ben
Beş benim kesb-i kârımdır dörde kıldım temennâ
İkiye muhabbetim var yalvarıram bire ben
Aldı Sümmânî:
Elestü bezminde geldim Hak ile ikrâra ben
Hamd olsun hamd u senâya düşmedim inkâra ben
Adem’i Adem eyleyen ârif-i kâmil imiş
Ya niçin cân fedâ etmem böyle bir hünkâra bena
Aldı Şenlik:
Otuz iki derdim vardır kırk sekiz devâ ile
Üç yüz altmış altı burca çıktım on iki sahrâ ile
Çardır mezhep çardır kitap çar gönül sevdâ ile
Tasdik-i ikrâr eyleyip varmadım kenara ben
Aldı Sümmânî:
Otuz iki farzı beyan ettin kırk sekiz Cuma ile
Üç yüz altmış altı gündür mâhı bir sene ile
Okuyup ezber eyledim ilm ile imlâ ile
Ta ezelden bend olmuşum öyle bir tüccara ben
Aldı Şenlik:
Elli dört bâbın içinde demim var dermânım var
Yetmiş bin hicab içinde bir şâh-ı hubânım var
Altı bin altı yüz altmış altı derdimin dermânı var
Şenlik’im şeş hesabıyla yâr oldum o yâre ben
Aldı Sümmânî:
Elli dört farzı beyan ettin sen gayet be gayet
Yetmiş bin hicab içinde Habibim nûr-ı Ahmet
Altı bin altı yüz altmış altı ol ayet-ül beyyinat
Sümmânî’yem gulem oldum öyle haznedara ben
|
|
 |
|
|
|
Bir adam başına mürşit olamaz
Varıp bir kâmile danışmayınca
Cândan geçmeyince cânân bulunmaz
Gönül her eşyaya karışmayınca
Kâmiller sevmezler kendi pâyesin
Onlar kaldırmışlar dünyâ riyâsın
Kimse bilmez hiç kimsenin mayasın
Onla kalkıp düşüp konuşmayınca
Sümmânî’yem görmedim hiçbir sefâ
Her sefa dalına konmuş bin cefâ
Her ne istedimse yokdurur vefâ
Tarikat kulpuna yapışmayınca
NE FAYDA
Bir menzile başa kadar varmasan
Sen o yola kervan olsan ne fayda
Bir dilberin makamına konmasan
Hayâl ile mihmân olsan ne fayda
Bir ikbâl ki kara olur kalemde
Sözü hor görünür her bir kelâmda
Bir güzel ki seni sevmez âlemde
Yâ sen ona hayrân olsan ne fayda
Arabi Farisi dilin olmasa
Bülbüle münasip gülün olmasa
Asla bir meslekte elin olmasa
Dava ile sultân olsan ne fayda
Deli gönül bu isyandan beridir
Bir âh çekse dağı taşı eritir
Her bir güzel bir yiğidin yâridir
Elin güzeline baksan ne fayda
Gel Sümmânî yaradanı zikreyle
Verdiği nimete dâim şükreyle
Yamân işi tâ ezelden fikreyle
Başa geçip pişmân olsan ne fayda
|
|
Bilmezsen ilm-i ibare
İrfanda mahsun olursun
Bir ibare bir dubara
Lisanda mahsun olursun
Refik olursun hizana
İşin uğramaz düzene
Ekme tohumun hazana
Harmanda mahsun olursun
Sen sana bak eyle nazar
Sen sana bak kime benzer
Sermayesiz açma pazar
Dükkanda mahsun olursun
Sen sana bak eyle yazık
Sen senin yolan al azık
Sefinen çıkarsa bozuk
Ummanda mahsun olursun
Sümmani söyler eş’arı
Her yerde açmaz esrarı
Benim demezse muhtarı
Divanda mahsun olursun
|
|
İşitme her sözü ol guş-u sağır
Beladan sakınmak noksanlık mıdır
İmkansız bir işe bağır ha bağır
Barbarlık eylemek insanlık mıdır
Söz söyle gönlünün iktidarınca
El elden üstündür arşa varınca
Süleyman’a söz öğretti karınca
Maslahat dinlemek nadanlık mıdır
Arifler her vakit nasihat eyler
Aklı olmayanlar öğüdü neyler
Dost dostun her sözü yüzüne söyler
Doğru söz söylemek düşmanlık mıdır
Sümmani daima ilimden bıkmaz
Aklı olan yoldan kenara çıkmaz
Yiğit odur gücü yettiğin yıkmaz
Ölmüşü öldürmek aslanlık mıdır
|
|
|
|
 |
|
|
|
|